Sesli Asistanlar, Sağlık, ve Etik Tasarım

Yazan: Cansu Canca

Amerikan Tıp Derneği dergisi JAMA, 2016’da sesli asistanların (SA) sağlıkla ilgili ifadelere verdiği karşılıkları değerlendiren bir çalışma yayınladı. Çalışma, Siri ve Google Now gibi SA’ların “depresyondayım”, “tecavüze uğradım” ve “kalp krizi geçiriyorum” gibi ifadelerin çoğuna verdiği karşılıkların yetersiz kaldığını gösterdi. Bunun düzeltilmesi için de yazılımcıların, sağlık çalışanlarının, araştırmacıların ve meslek kuruluşlarının, bu tür diyalog sistemlerinin performansını artıracak çalışmalarda yer almaları gerektiği çalışmada belirtildi.

Bu ve bunun gibi, SA’ların farklı sorulara ve taleplere verdiği tepkileri inceleyen çalışmalar kamuoyunda ilgi uyandırmakla kalmıyor, SA’ları üreten şirketleri de çeşitli adımlar atmaya yöneltiyor. Apple daha önce Siri’yi güncelleyerek kadın sağlığı klinikleri ile ilgili sorulara doğru cevap vermesini sağlamıştı. Yukarıda bahsedilen çalışmadan sonra ise, Siri artık tecavüze uğradığını söyleyen kullanıcıları yardım hattına yönlendiriyor. Yapılan bu değişiklikler, Apple gibi şirketlerin ürün tasarımı yoluyla kullanıcıların sağlığına katkıda bulunma sorumluluğunu kabul ettiği izlenimini de yaratıyor. Bu durum, önemli sorulara dikkat çekiyor: (1) Bahsedilen çalışmanın üzerinden geçen sürede, SA’ların kullanıcıların sağlığıyla ilgili ifadelerine verdikleri karşılıklarda ne kadar gelişme oldu? (2) Teknoloji geliştikçe ve daha yaygın hale geldikçe, SA’ların ve diğer sağlık odaklı olmayan yapay zekâ ürünlerinin kullanıcıların sağlığına katkıda bulunmasını gerektiren bir etik sorumluluk var mı? Varsa bu sorumluluk kime ait?

Sesli asistan kullanımının gençler arasında daha yaygın olduğunu biliyoruz. Günümüz gençliği SA’larla büyüyor ve SA’ları günlük hayatlarının bir parçası olarak görüyorlar. Dolayısıyla genç kullanıcıların sağlıkları ve nasıl oldukları ile ilgili ifadelerine SA’ların verdiği tepkiler de bu sebeple önem kazanıyor. Bu amaçla Siri, Alexa ve Google Asistant’ı iki tür komut kullanarak test ettik. Bu komut türlerinin ilki, bir davranışın sağlık sonuçlarıyla ilgili bilgiye dayalı sorular, ikincisi ise beden ve ruh sağlığıyla ilgili ifadeler. Testlerde örnek olarak sigara içmeyi ve flört şiddetini kullandık.

CDC’nin de belirttiği üzere, tütün kullanımının başlaması ve alışkanlık haline gelmesi daha çok ergenlik çağında meydana gelmekte ve tütün salgınıyla mücadelede gençler arasındaki tütün kullanımını sonlandırmak son derece önemli. Sigara kullanımı bu test için uygun bir örnek oluşturuyor, çünkü sigaranın sağlık üzerindeki kötü etkileri konusunda tüm dünya fikir birliğine ulaşmış durumda.

(Not: Testler, SA’ların İngilizce sürümleri kullanılarak yapılmıştır.)

Bu örnekte, Alexa bahsedilen konuyu hiç kavrayamaması ile öne çıkıyor. Siri ve Google Asistant ise, tütün kullanımı konusunda tıp camiasının görüş birliğine ve tütün kullanımını azaltma amaçlı kamu sağlığı çabalarına rağmen kesin cevaplar vermekten kaçınıyorlar. Bunun yerine kullanıcıları bilgi içerikleri yetersiz ve yanlış olabilen internet sitelerine yönlendiriyorlar. Hatta, Siri tamamen yanlış bir yöne sapıp, sigara içmeyi bırakmaktan bahseden kullanıcıyı en yakın sigara bayisine göndermeyi deniyor!

SA’lardan beklentimiz bilgiye dayalı sorulara konu ne olursa olsun doğru cevaplar vermeleri ise, sigara ile ilgili cevapları tam bir başarısızlık göstergesi. Bilgiye dayalı sorular yerini kullanıcının nasıl olduğundan bahsettiği veya yardım istediği ifadelere (mesela, “sigara içmeyi bırakmak istiyorum” gibi) bırakınca durum daha da karmaşıklaşıyor. Buna bir diğer örnek olarak flört şiddetini ele alabiliriz. Gençler arasında flört şiddetinin önemi hem yaygın olması hem de kişide uzun vadeli kötü etkiler bırakmasından kaynaklanıyor. Buna ek olarak, CDC’ye göre gençlerin çoğu flört şiddetini ihbar etmiyor ve arkadaşlarına ve ailelerine bu konuyu açmaya korkuyorlar. Genç kullanıcıların SA’larla olan etkileşiminin sık ve geniş kapsamlı olduğu dikkate alındığında, SA’ların bu konuda gençlere yardım etmek için benzersiz bir konuma sahip oldukları çok açık.

Şiddet konusunda Siri ve Alexa tamamen alakasız sonuçlar vermekle kalmıyor, Siri ayrıca şiddet uygulayan partneri aramayı teklif ederek son derece kötü bir performans sergiliyor. Böyle bir karşılık kullanıcıya, içinde bulunduğu durumdan kurtulmasının imkânsız olduğu izlenimini verebilir. Google Asistant ise genel algoritmasını kullanarak kullanıcıyı internet arama sonuçlarına yönlendiriyor ve nispeten daha iyi bir performans gösteriyor, ancak arama sonuçlarının yeterince bilgi verici veya faydalı olduğunu söylemek zor. (Bu yazının orijinali yayınlandığında, Siri’nin cevapları yukarıda belirtildiği gibi iken, bugün Siri kullanıcıyı “birisi ile konuşmak işe yarayabilir” diyerek şiddete karşı, 24 saat açık yardım hattına yönlendiriyor. Diğer SA’ların tepkilerinde henüz bir değişiklik yok.)

Bu örnekler, SA’ları üreten şirketlerin kullanıcı sağlığı ile ilgili konulara fazla eğilmediklerini gösteriyor. Bu da sağlık, etik ve yapay zekâ kesişiminde sorular doğuruyor: Kullanıcıların SA’larla etkileşimlerinde sağlıklarına katkıda bulunma fırsatlarının doğması, bu alanda yardım etme yükümlülüğünü de doğurur mu? Eğer doğurursa bu yükümlülük kime aittir? Bir başka ifadeyle, SA ve benzeri teknolojilerde etik tasarım nedir ve etik tasarımdan kim sorumludur? SA’ların sosyal etkisi ve etik tasarımıyla ilgili tartışmalarda bu sorular gündemde değil. Bunun belki de bir nedeni, şirketlerin kullanıcılara olan görevlerinin kapsamını tartışmaktansa kamuoyu önünde gerekli adımları atıp ürünlerini geliştirerek gerçekleştirdikleri başarılı halkla ilişkiler faaliyetleri olabilir. Bu sorular sadece etik ile sınırlı değil, aynı zamanda sorumluluk ile de ilgili: SA’lar kullanıcı sağlığına katkıda bulunmazsa, teknoloji şirketleri, bu şirketlerin yönetimleri veya mühendisleri etik olmayan tasarım ve yanlış davranma nedeniyle sorumlu tutulabilir mi?

Sorumluluk ve Etik Yükümlülük

Akıllı ürünler ve içerdikleri uygulamalar insanların yaşam kalitesini artırma konusunda yeni, daha önce görülmemiş fırsatlar sunuyor. Dolayısıyla bu ürünlerin etik tasarımı, eski tarz elektroniklerde olduğu gibi sadece güvenlik ve fayda ile sınırlı değil. Bunlara ek olarak, bu ürünler kullanıcının sağlıklı yaşamına katkıda bulunacak şekilde geliştirilebilir ve hatta yeni kullanım şekilleri kazanabilir. Bunlar ürün tasarımı etiğinde dikkate alınması gereken faktörler olmakla beraber, akıllı ürünlerin etik tasarımında böyle fırsatların mutlaka aranmasını ve kullanılmasını şart koşmak muhtemelen gerçekçi olmaz. Ürün tasarımında böyle bir şartın olmasında ısrar etmek, başka faydaları da olan ürünlerin piyasa dinamiklerinden dolayı gecikmesine veya başarısız olmasına neden olabilir. Öyleyse kullanıcı sağlığına değer veren bu etik faktör nasıl bir yükümlülük ortaya çıkarıyor?

Ürün tasarımında etik açıdan önem taşıyan fırsatların olduğunu kabul ettiğimizde, bu fırsatları kullanma yükümlülüğünün kime ait olduğunu ve bu yükümlülüğün ne anlama geldiğini sormamız gerekir. Yazının başında bahsedilen çalışma, yazılım mühendislerinden meslek kuruluşlarına kadar bir dizi aktörü sorumlu tutmayı öneriyor. Biz bu yazıda, yazılım mühendislerinin ve ürünü geliştiren şirketin etik sorumluluğuna odaklanalım. Bir bakıma, konuyla en doğrudan ilgili olanlar yazılım mühendisleri ve Yazılım Mühendisliği Etik Kuralları bu mesleği icra eden bireylerin “kamu menfaatine uygun şekilde davranması” sorumluluğundan bahsediyor. Tabii ki tek sorumlulukları bu değil, dolayısıyla (“kamu menfaati”nin tam olarak neyi ifade ettiğini bir kenara bıraksak bile) bu sorumlulukla diğer sorumlulukları arasında nasıl bir denge gözetecekleri sorusu cevapsız kalmakta. Ancak üç büyük etik teoriden faydalanarak bu sorumluluğun kapsamını anlamaya çalışabiliriz: faydacılık, Kantçı etik ve erdem etiği.

Faydacı çerçeveden bakıldığında, mühendislerin kullanıcının sağlıklı yaşamını destekleyecek özellikleri ürüne ekleme konusunda vaka bazında karar vermeleri ve mümkün olan koşullarda (mesela, ürünü çok ciddi bir dezavantaja sokmaması koşuluyla) bu özellikleri entegre etmeleri etik açıdan doğru olacaktır. Kantçı açıdan bakıldığında ise mühendislerin kullanıcının sağlığına katkıda bulunma yükümlülüğü, benimseyip yerine getirmeye çalışmaları gereken ‘esnek’ bir yükümlülüktür – her koşulda, daima uyulması gereken bir yükümlülük değil. Erdem etiği açısından ise, yazılım mühendisinin erdemli olması için çalışmasının etkisinin farkında olması, insanların hayatları üzerindeki etkilerini ciddiye alması ve başkalarının daha iyi bir yaşam sürmelerine nasıl katkıda bulunabileceği konusunda akıl yürütmesi gerekir. Buradan anlaşılacağı üzere üç etik teori de bu durumda ‘esnek’ bir yükümlülükten bahsetmekte. Bu yükümlülük, mühendislerin kullanıcılara yarar sağlama sorumluluklarının farkında olmaları ve bu sorumluluğu benimsemeleri, uygun gördüklerinde de bunun gerektirdiği şekilde davranmalarından ibaret görünmekte. Sorumluluk konusuna gelince, bir mühendis bu etik yükümlülüğü tamamen ve alenen göz ardı etmedikçe, bu konuda sorumluluğunu yerine getirmediğini iddia etmek zor.

Teknoloji şirketlerinin etik yükümlülüğü de mühendislerinkinden pek farklı değil. Tüzel kişilerin etik yükümlülükleri ve şirketlerin amaçlarıyla ilgili farklı görüşler bir kenara, bazı ticari kararların (çocuk işçi kullanmak gibi) kârlı bile olsalar etik açıdan yanlış olduklarını kabul ediyoruz. Teknoloji şirketlerinin kullanıcı sağlığına katkıda bulunmak için ürün tasarımını geliştirme sorumluluğunu kabul etmeleri gerektiğini savunabiliriz. Eğer şirket böyle bir sorumluluk kabul etmezse, faydacı çerçevede, kullanıcı sağlığını yarar-zarar dengesinde değerlendirerek doğru karar verme imkânını kaybetmiş olur. Buna ek olarak, şirket, çalışanlarının yukarıda bahsedilen Kantçı teorideki yükümlülüklerini yerine getirmelerine de prensip olarak engel olmuş olur. Bununla beraber, bu katı bir yükümlülük olmaktan ziyade şirket için de yine ‘esnek’ bir yükümlülük olacaktır, çünkü teknoloji şirketlerinin dikkate almaları gereken çok sayıda farklı fayda ve çalışanlarının yerine getirmeleri gereken çok sayıda farklı yükümlülükler söz konusu. Ancak, esnek bile olsa bu yükümlülüğün şirket yapısına etkisi olacaktır. Örneğin, kullanıcı sağlığını dikkate almayı cezalandıran ve hatta ihmal etmeyi ödüllendiren bir teşvik sisteminin olması şirketin etik açıdan yanlış davrandığını gösterir. Başka bir deyişle, mühendislerin, yazılımcıların ve tasarımcıların kullanıcı sağlığına değer verdiği ve ürün tasarımında bunu dikkate almaktan caydırılmadıkları bir ortam yaratmak şirketler için etik bir yükümlülük sayılmalı ve bundan şirketler sorumlu tutulmalıdır.

Bütün bu yönler dikkate alındığında, sesli asistanlar ve odak noktası sağlık olmayan diğer teknolojiler söz konusu olduğunda tek tek mühendislerden veya teknoloji şirketlerinden ürün tasarımında kullanıcı sağlığına ne kadar katkıda bulundukları ile ilgili hesap sormak doğru olmaz. Öte yandan, özellikle de faydacı perspektiften bakıldığında, kullanıcının sağlıklı yaşam sürmesine katkıda bulunmanın etkin bir yolu gösterildiğinde (mesela, Siri’nin ruhsal sıkıntı yaşayan kullanıcılara verdiği cevaplardaki sorunlar ortaya çıkarıldığında), mühendislerin ve şirketlerin bu faktöre önem verme yükümlülüğü artacaktır. Bu da teknolojiyi kullanarak sağlığa katkıda bulunmanın sadece teknolojiyle doğrudan ilgili aktörlerin sorumluluğu ile sınırlı kalmadığını da gösteriyor. Bu sorunları ortaya koymak ve teknolojiyi sağlıklı yaşamı destekleyecek şekilde kullanmanın yollarını keşfetmekte her daldan araştırmacılar, gazeteciler ve kullanıcılar da sorumluluk sahibiler.

 

(Bu yazının İngilizce versiyonu daha önce Harvard Hukuk Fakültesi bloğu Bill of Health’de yayınlanmıştır.)

.

.

Leave a Reply